Yazacak çok şey var, yeterince kelime yok. Yoo... Hayır, kelimeler önümde bir çığ gibi, onları kontrol edemiyorum. Karşılarında zihnimin bentleri teker teker diz çöküyor. Müziğin gücünden destek alıyorum. Keman, piyano, derinden bir ses çello... Ve bir de en sevdiğim, gitar. Ruhumdaki izleri seviyorum.
Pencerem kalabalık şehrin ışıklarına açılıyor. Ruhum pencereye dönük... Dudaklarımda yarım bir gülümseme, yalanlarıma kızıyorum. Kendi kendime söylediklerime, evet.
Turkuaz renkli yollar bitti. Eski bir patikada yürüyorum. Anımsıyorum seni, ey yol, ey güzel çıkış... Ya da içe kapanış...
Kapıları üstüme örtün. Bir dost var yanımda, yalnız. İronik bir tavrı var onunda... Dost gibi tanıdık... Yanımda ama adı yalnızlık...
Bilinmezliğin kadehini kaybettiklerimin kazandırdıklarına kaldırıyorum.
Şerefe!
Sonra elimden düşürüyorum... Parçalanan kristal, siyah bir dumanla kaplı. Dumanı tekrar içiyorum... Ciğerlerimde bilinmezliğin yakıcı hissi...
Üç noktaları çok kullanır oldum. Neden? Bilmezlik döndürüyor başımı. Tüm yolların ucu açık... Tüm şehirlerse yıkık... Yeniliğe parantez mi açıyorum? Aptal! Sadece geçtiklerimi kapatamıyorum! Tüm kapılar açık!
Garip bir yer burası... Sadece ilerleyebilirsin ama dönüş kapıları açık! Oyun oynuyoruz... Duvarların sıvaları dökük...
Okyanusların ardında kahkahalar atılıyor... Benim kulaklarımda çınlıyor rüzgar... Kahkahalar acımasız.
Dönüyorum, oyuna karşı geliyor, bir kapı kapatıyorum.