Saatlerin dakika;dakikaların saniye,saniyelerinse salise olduğu bir bahçe gördüm zamanın içinde.Kum saatinden akan kumlardan daha hızlı akardı zaman.Gözyaşları aktığı an karışarak havaya,kururdu.Gökyüzü her gün hizmet ederdi bembeyaz güllere. Bahçenin girişinde her saat başı çalan antika ahşap ve büyük saatlerden duruyordu.Saatin gongu bronzdu.Ahşap saat özenle beyaza boyanmıştı.Saatleri gösteren Romen rakamları gonga uygun olarak bronz renkti.Gongun havada salınmasını sağlayan aynı zamanda onu akrep ve yelkovanın daima birbirini kovaladığı saate yakın tutan da bir beyaz ipti.Bahçeye saat başı geldiğinde girebilirdiniz sadece.Beyaz saat koruyucusuydu beyaz güllerin.Gong ağır ve kasvetli sesiyle erişti tüm bahçeye. Bende adım attım zamanın hızlı aktığı bu bahçeye.
Her yerde beyaz güller vardı.Beyaz,beyaz,beyaz ve beyaz. Güllerin taç yapraklarının üzerinde en küçük bir leke bile yoktu.Ne bir toprak parçası,ne bir yağmur damlası.Bembeyaz.Kardan daha beyaz.Yokluk kadar beyaz.Sadece beyaz.Bahçenin ortasında bir süs çeşmesi dururdu.Medicilerden kalmaydı büyük olasılık.O da beyazdı.Tıpkı güller ve saat gibi.
Zaman o kadar hızı akıyordu ki beyaz güllerin kül olup yeniden doğduğunu göremez,bilemezdiniz.Her saniye kendilerini yenilerlerdi.Sizse sadece hayran kalırdınız bu şaklabanlara.Bir de buram buram kokuları vardı ki en kaliteli parfümde bulunmazdı.Dikenleri vardı.En iyi bilenmiş kılıçtan daha keskindi dikenleri.Canınızı acıtır,ruhunuza batardı.Sizse güllerin canına kıyamazdınız.Beyazlara kapılırdınız.Sizi azap içinde bırakanlar en güzel olanlardır.Bu güller en güzeldi ve ben sevmiyordum onları.
İğrenti duyuyorum o güllere karşı.
O çeşmeye karşı ve o saate karşı.Ne hakla senaryosu acı biten piyesleri oynatırlar sefil insanlara?
Bahçede yankılanan gong sesi hayatımda duyduğum en kirlenmiş sesti.
O bahçede gördüğüm beyaz hayatımda gördüğüm en vahşi beyazdı.
O bahçede gördüğüm güller saflığı olmayan güllerdi.Ruhları siyahtı o güllerin.Ruhları dumanla kaplanmıştı.Tik takları lanetliydi o saatin.Tanrı güller ve saatin acımasızlığını görüp lanetlemişti onları.Kilitlemişti hızlı akan bir kum saatine.Onlar yaşayamıyorlardı.Hayatları yoktu çünkü zaman fazla hızlıydı onlar için.
Biliyor musun ben o güllerden bir tane istiyorum.O güllerden bir tane koparmaya ve daima ellerim arasında tutmaya karar vermiştim ben.Güle dokundum.Dikeni elime battı.Daima beyaz olan gül yaprağında kanayan bir ay gibi parlıyordu kan damlası.Lekelenmişti gül.Kan damlası yayıldı gülün beyazına.Kızıla boyandı beyaz.Birisi onun için kan dökünce gül cehennemden kurtuldu.Beyazlardan kurtulabildi.Zaman onun için yavaşladı.Sonra aynı şeyi yaptı.Bana değer verdiğini sandığım gülüm yine küstah ve kibirli havasına büründü.Eskisi gibi oldu.Ona kızgındım.Senin ruhun siyah değişmez dedim.Sonrasında gül arkamdan haykırdı ben terk ederken bahçeyi;
-Bu yüzden lanetliyiz biz.Sevecen olamayız.Sevdiklerimize nefret gösteririz.
-O zaman nefret et benden.İmkansızı başar ve sevme beni.Gerçekten nefret et.
-Anlamıyorsun,ağlamaya başlamıştı gül.Ağlamasını istemiyordum.Ona her şey geçecek diyebilmeyi dilerdim ama çok geçti.
-Nefret et benden,dedim ve saat tekrar çaldı.Bahçeden çıkma zamanı gelmişti.Beyaz bahçede esir kırmızı gülüm hala ağlıyordu ben giderken.Gözyaşları tenine renk veren kanımı siliyordu,yıkıyordu bedeninden.Gül bensiz beyazdı.Yine beyaz oluyordu.Yine kalp kırıyordu.Beyaz güller neden her saniye kendini yeniler biliyor musun?Onlar kandan oluşmuş bir kırmızı gülün çocuklarıdır.Atası ağlayınca ağlar.Gözden akan yaşlar siler kanı.Geriye bembeyaz güller,boş kağıtlar kalır.Bunu gören güller daha da ağlar;toprak doyunca suya güller ölür ve sonrasında tekrar filizlenir.Lanetlidir beyaz güller.Daima kısır bir döngü içinde ağlarlar beyaz güller.Yıkanıyor yaprakları her saniye.Fazlaca saflar.Onları bozan da saflıkları ya.Biliyor musun beyaz güller daimi bir lanet taşır?